3 Haziran 2013 Pazartesi

ŞU BİZİM SOSYAL MEDYA

ŞU BİZİM SOSYAL MEDYA

Bugün sosyal medya “her şey” olma yolundadır. Sosyal medya denince akla belki öncelikli olarak “Twitter” ve “Facebook” geliyor. Bunların yanı sıra, YouTube, Google +, Instagram, Foursquare, WhatsApp, LinkedIn, Messenger, Message Me v.s. Belki ben bunları yazarken yenileri çıkmıştır bile…

Her alanda değişimin yaşandığı günümüzde, alışkanlıklarımız belki tüketim bazında değişiyormuş gibi görünse de bilginin değeri ve ona hızlı ulaşmanın önemi tartışmasız bir gerçek olarak durmaktadır önümüzde.

Sosyal medya hayatımızı ne denli etkilemektedir, kolaylaştırmakta mıdır, hızlandırmakta mıdır?..

Sosyal medyaya genel tanımıyla bakacak olursak; geliştirilen yeni web teknolojilerinin,  kullanım kolaylıklarını da yanına alıp müthiş iletişim hızıyla anlık bilgi paylaşımının yapılabildiği mükemmel dijital enstrümanlar olarak değerlendirebiliriz.

İnsanların mobil olmaları ve aynı anda iletişimde (online) olmaları; kişisel iletişimin yanında kurumsal ve marka konumlandırmaları açısından da sosyal medya her geçen gün daha da önemli hale gelmektedir. Bu müthiş ivme kazanmış dönüşüm (transmedia) aynı zamanda diğer iletişim kanallarının egemenliğine son verecek gibi görünüyor. Kimi kurum ve kuruluşlar bu süreci zamanında fark ederek bünyelerindeki pazarlama ve iletişim ağlarına sosyal medya uzmanlarını ve dijital araç ve gereci iyi kullanabilen pratik, hızlı, net ve özgün çalışanları istihdam etmeye başlamışlardır.

Halkla ilişkileri kuvvetli olmayan yayın organlarında (gazete, televizyon, radyo) belki insanların medya kanalını kullanarak dönüş elde etmeleri oldukça zaman almakta; sosyal medya aracılığıyla ise eş zamanlı bilgi paylaşımı sağlanmaktadır. Yani çift yönlü olağanüstü hızlı bir iletişim günümüz insanının hayatının tam merkezine yerleşmiştir. Bunu gören çoğu gazete ve televizyon internet yayıncılığına yönelmiş; bu anlamda ciddi paralar harcamayı göze almışlardır. Sadece medya için geçerli değil elbet bu durum. Perakende sektöründeki bir market zinciri, telekomünikasyon alanında hizmet veren bir kuruluş, inşaat şirketi, belediyeler ve hatta Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve diğer bakanlıklar için bile bu eş zamanlı bilgi paylaşımları önem kazanmış vaziyette.

Ipsos KMG Dijital Araştırmalar Birimi’nin en son gerçekleştirdiği Sosyal Medya ve Markalar Araştırması’na göre Türkiye’de sosyal medya kullanımı % 79’larda görünüyor. Araştırmanın ilginç sonuçları var; örneğin ankete katılanların büyük bölümü her gün birkaç kez sosyal medyaya bakmadığında rahatsız oluyor, bunların büyük bölümü özellikle son yıllarda mobil (cep telefonu, tablet, taşınabilir bilgisayarlar) ve hatta bunların önemli bir kesimi buluşmalarını bile sosyal ağlar aracılığıyla yapıyor.

“GEZİ PARKI” VE SOSYAL MEDYA

Burada uzun uzadıya araştırmanın sonuçlarından söz etmeyeceğim. Ancak bugünkü yazımda amacım;  ülkemizi özelikle birkaç gündür kemiren, Taksim “Gezi Parkı” eylemleri gibi başlayan ancak bugün özgürlükler bağlamına çekilen, ülkenin büyük şehirleri başta olmak üzere birçok kentinde eylemler yapılmasına ortam sağlayan ve hatta direnişçilerin “Hükümet’in istifası”nı istemelerine kadar varan büyük toplumsal hareketin özündeki “sosyal medya”ya değinmek.

Sosyal medyanın dünya ortalamasının üzerinde bir kullanım alanına sahip olduğu ülkemizde kuşkusuz yaşanan son toplumsal hareketin temelinde “sosyal medya” yer alıyor. Twitter, olmadı Facebook, olmadı Instagram, olmadı Foursquare v.s.
Ortadoğu’daki Arap Baharı sürecinde özellikle Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medya araçları önemli ölçüde sükse yapmış; mesela Mısır’da normal koşullarda bir günde atılan twit sayısı 2 binlerde iken 200 binlere çıkmış, Facebook ve YouTube’daki paylaşımlar da tavan yaparak sosyal medyanın etkisini bir kez daha Dünya kamuoyuna göstermiştir.

Sosyal medya kullanıcılarının internet kullanıcılarına göre daha genç olmaları da bu tür toplumsal hareketlerde gençlerin ön plana çıkmalarına neden olmakta. Türkiye’deki genç nüfusun sanılanın aksine apolitik olmadıkları, ülke meselelerinde söz sahibi olmak istedikleri ve genç yaklaşımın ciddiye alınması gerektiği henüz çıkmış bir gerçeklik değil. Özellikle televizyonlarda gençlerin konu edildiği ya da konuk olarak katıldıkları haber ve tartışma programlarında damarlarında dolaşan heyecanı görebilmek mümkün.

Son günlerde yaşanan bu olayların içinde; radikal grupların, çocuk yaşta eylemcilerin, alkollü vatandaşların var olduğu konusundaki iddialar bir yana; “sosyal medya”nın böylesine toplumsal bir süreci; başlangıcında hiçbir sivil toplum kuruluşu ya da örgütten start almadan büyüyerek bir halk hareketine dönüştürmesi konusunun önemle dikkate alınması gerektiği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

“TWITTER DENİLEN BAŞ BELASI”

İşine geldiğinde sonuna kadar teknolojinin ve sosyal medyanın tüm olanaklarını kullanacaksın; işine gelmediği zaman kabul etmeyecek, dışlayacak ve hatta “Twitter denilen bir baş belası var. Yalanın daniskası burada…” şeklinde açıklama yapacaksın. Böyle bir söylem halkı korkutur. Yine yeni bir yasak mı geliyor diye, yani Twitter’ı da mı yasaklayacaklar diye öncelikle…

Söyledim ya artık iletişim hiçbir maliyet gerektirmeden ve anında gerçekleşiyor. İnsanının mutluluğunu düşünen yönetimler bunun farkında olmalı, vatandaşıyla iletişime geçmeli, gerekiyorsa “özür dilemeli”, projeleri yeniden gözden geçirmeli, Yargı’yı hiçe saymamalı, halkın tepkisinin bulunduğu yasaları belki biraz ütopik olacak ama tekrar gündeme taşıyıp tartışarak yasalaştırmalı. “Ben % 50’yi temsil ediyorum, ben ne dersem o olur yaklaşımı”nı bir tarafa bırakarak kaldı ki bu oran bugün itibariyle değişmiş olabilir; diğer % 50’nin hak, hukuk ve özgürlüklerini de göz ardı etmemelidir. Diğer taraftan bu oranların oy kullanmak üzere “sandığa gidenlerin” yüzdeleri olduğu da unutulmamalı; ne yazık ki sisteme güvenini yitirmiş insanlarımızın bir kısmının da sandığa gitmediği gözden uzak tutulmamalıdır.

Bir de özellikle son yıllarda internet alt yapısı, ulaşım ve haberleşme konularında ciddi yatırımlar yapan Hükümet’in Başbakanı’na “Twitter” için baş belası yakıştırması hiç yakışmamıştır.

Bugün itibariyle iletişim özgürlüğünün önünde duramaz hiç kimse. Unutulmamalıdır ki “Twitter” olmazsa “Facebook”; o olmazsa “LinkedIn”, “YouTube”, “Foursquare” ve diğerleri olur. Onlar da olmazsa iletişim “ıslık”la, “duman”la olur.

Herşey bir tarafa; asıl olan “insan”dır, “insana muhabbettir” ve “muhabbet karşılıklı” değilse sorun vardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder