30 Mayıs 2013 Perşembe

YANGIN VAR; YEŞİL YOK OLUYOR

YANGIN VAR; YEŞİL YOK OLUYOR…

Bu hafta yine yurdun çeşitli merkezlerinden gelen; yanı başımızda ise Urla ve Manisa'dan hatta Muğla'dan gelen orman yangını haberleriyle bir kez daha ciğerlerimiz dağlandı. Yangınların çıkış nedenleri, oluş şekilleri, yayılışı, neden olduğu maddi kayıplar v.s.'yi konuşmak için vakit çok geç. Her büyük yangın sonrası televizyonlardan cayır cayır gözlerimizin önünde heba oluşlarını izlediğimiz, yorumlar ve yığınla haberle yüreklerimizin dağlandığı bu orman yangınlarına acaba nasıl dur denilecek?
Oldum olası yaz mevsiminin gelişine sevinemem. Mutlu olamam, çünkü orman yangınından korkarım. Gazetelere bakmak, televizyonları izlemek, radyoları dinlemek gelmez içimden, her an bir orman yangını duyabilirim diye...

Orman Genel Müdürlüğü'nün yayınlarında "orman yangını" tanımı genel olarak;  serbest yayılma eğiliminde olan ve ormanda yaşama birliğine katılan canlı ve cansız bütün yanabilir varlıkları yakıp yok edebilen ateş şeklinde belirtilmekte. Asıl ilgi çekici olan ise yıldırım gibi doğal nedenlerin oranının % 5-6. Bugüne kadar yaşanan diğer tüm yangınların çıkış sebebinin ise ne yazık ki "insan" kaynaklı olduğu verileri arasında.

Türkiye’de Hatay’dan başlayıp Akdeniz ve Ege sahillerini de içine almak suretiyle İstanbul’a kadar uzanan kıyı bandı yangınlar açısından en riskli bölgeyi oluşturuyor. Yine Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; yangına öncelikli olarak hassas alan 7.182.051 hektar, yangına ikinci derece hassas alan 5.091.788 hektar’dır. Bu da demektir ki; ormanlarımızın aşağı yukarı % 60’ını oluşturan 12 milyon hektarlık bölümü yangına çok hassas bölgelerde yer alıyor.  
Hal böyle olunca "orman yangınları" konusunda tüm yurttaşlarımızın duyarlı olmaları gerekiyor. Hani her felaketin ardından "eğitim" de "eğitim" diyoruz ya, gerçekten "eğitim" bu konuda da merkezde yer alıyor. Artık yanan ciğerlerinin farkına varmalı. Bugün Manisa'daki, Urla'daki yangının kokusu geliyorsa burnumuza, yarın bu yangının bizi yok etmesi de içten bile değil inanın. 

GDO konusu başta olmak üzere bu konuda da "Görmeyen Duymayan Organizasyonlar"ın ya da "İşine Geldiği Gibi Takılan Organizasyonlar"ın aklını başını devşirme zamanları geldi de geçiyor bile...

Peki birey olarak ben ne biliyorum, ne yapıyorum "yaz aylarının gelmesini istememek" dışında?..
En azından "ormansız bir yurdun vatan olamayacağını" biliyorum. 
Ormanda ateş yakmamaya, çevremde sigara içen varsa “orman alanında içmemeleri” ya da sigara izmaritlerini yanık olarak gelişigüzel atmamaları yönünde uyarıyorum, yasak levhası olsa da olmasa da yaz aylarında mümkün olduğunca ormanlara girmemeye çalışıyorum, cam ve cam kırığı görürsem alıp çöpe atıyorum ve bir yangın durumunda “177 Yangın İhbar Hattı”nın aranması gerektiğini biliyorum…
Peki yaz ayları gelmeden yetkililerimiz neler yapabilir? Uzman değilim ancak en azından yangınların rahatlıkla izlenebileceği gözetleme kuleleri yapılmalı kaldı ki günümüzde uydu üzerinden bile takip yapılabiliyor, teknolojiden bu konuda en üst düzeyde yararlanılmalı, yangınların yoğun olduğu dönemlerde daha sıkı takip yapılmalı, mobil iyi eğitimli uzman yangın timleri çoğaltılmalı, ormanlara bu dönemlerde giriş çıkışlar kesinlikle yasaklanmalı.

Ayrıca bu yörelerde yaşayan vatandaşlar “orman yangınları” konusunda daha hassas davranmalı; eğitim alma konusunda istekli olmalı. “Orman yangınları”na iyi niyetli de olsa çevredeki tüm insanların müdahale etmesine izin verilmemeli. Nitekim bu konudaki bilinçsiz ve alt yapısız müdahaleler yangınların büyümesine ve hatta günlerce sürmesine de neden olabilmekte. 
Nedeni ne olursa olsun “orman yangınları” devam ederse “vatansız” kalacağımızı unutmamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi vatanı çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapmak hedefimiz olmalı.  
Ha bu arada unutmadan: “Çıkarları için ağaçları feda eden zihniyet de en az orman yangınları kadar orman için tehlikelidir”
İstanbul Gezi Parkı İstanbullular'ındır
Yazımın son halini vermeyi düşündüğüm bu sabah İstanbul Gezi Parkı’nda “ağaçlarımız kesilmesin” diye direniş gösteren, demokratik haklarını kullanmaya çalışan yurttaşlarımıza polisin sert müdahalesini görünce inanın yüreğim bir kez daha burkuldu. Onlarca alışveriş merkezi varken neden buradaki “zaten yeşili az bir kentin” insanının, bizim yüreğimizi
dağlıyorsun?..
Orman yangınlarını “Alo 177”ye bildirirsin de bu durumu kime şikayet edersin?..
Son yangınlar “son”, İstanbul Gezi Parkı “simge”, vatanımız “cennet”, denizlerimiz “masmavi”, “yeşilimiz” bol olsun…
Sevgiyle…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder