GÜLDESTAN
“Yüreğinin götürdüğü yere git” ahvalinden bir gelişmeydi ki birden
kendimi İzmir Devlet Opera Balesi Elhamra Sahnesi’nde buldum. Aman efendim,
hemen heyecanlanmayın sahnedeki dansçıları izlerken buldum manasına. Dansçı
olarak değil…

Birçok ülkede ve
festivalde sahnelenen yapıtın İzmir versiyonunun, etkileyici dekor
tasarımlarını Işın Mumcu, rengarenk kostümlerin tasarımlarını İsmail Dede ve
sahnelemesini ise Arkın Zirek üstleniyor. Işık efektleri ise yine Beyhan Murphy
ve Müfit Özbek’e ait. Evliya Çelebi ve Orhan Pamuk’tan alınan metinler ise üslubu ve yorumuyla takdirle
izlediğim sinema ve tiyatro sanatçısı Halit Ergenç tarafından seslendiriliyor.
Görsel efektlerde başvurulan Ara Güler fotoğrafları da doğrusu esere nefes
vermiş.
“Güldestan” ile ilgili ayrıntıların yer aldığı kitapçığa şöyle bir
göz gezdirirken İranlı akademisyen, yazar ve İslam düşünürü Prof.Dr.Seyyid
Hüseyin Nasr’ın “İnsan, tabiatın
kucağında tabiatı aşmaya çalışmakta ve eğer insan onu bağımsız bir gerçeklik
alanı olarak değil de, daha yüksek bir gerçekliğin aynası olarak tefekkür
etmeyi öğrenir, insana bir şeyler söyleyen, ona bir haber ulaştıran geniş
semboller hazinesi gibi görebilirse, tabiatın kendisi de İnsan’a yardımcı
olmaktadır…” ibarelerine yer verildiğini gördüm. Doğaya meydan okuma, onu
bağımsız bir gerçeklik alanı olarak görme, doğayı daha yüksek bir gerçekliğin
aynası olarak düşün ki doğa sana yardımcı olsun…
Bu derleme kitapçık
içinde; doğayla ilişkilendirilen ve insanda müthiş duygular-hazlar yaratan
hatta bu hisleri tetikleyen “Gül”ün
dini ve metafizik anlamlarına göndermeler yapan Beşir Ayvazoğlu’nun “Güller Kitabı”ndan alıntılara da yer
verilmiş: “… gül, ömrünün kısalığından
hayatın geçiciliğini ifade etmekte, gülzar-ı fena yok olmaya mahkum dünya,
gülzar-ı beka ise sonsuzluk ülkesi anlamına gelir…”
Önceden kurgulanmış
bir akışta izlemek için geldiyseniz “Güldestan”a
biraz şaşırabilir hatta ne olduğunu anlayamayabilirsiniz. Bazen oyun havalarına
kaptırıp tempo tutarken, kimi zaman da sükunetle olup biteni izlerken
bulabilirsiniz kendinizi. Eserde, başlangıcı ve sonu olan belirli bir hikaye
işlenmemiş. Birçok destana dokunulmuş. Her bir bölüm bir başka deyişle destan kendi
içinde bölümler içermiyor ve izlediğimiz tüm bölümler “gül”ün çeşitli isimleriyle durumlarını seyirciye aktarıyor.
“Güldestan”ın örgüsünde sosyal ve kültürel açıdan bizi anlatan,
biraz batılı biraz da arabesk birçok konuyu bulmak mümkün. Eserde; toprak,
kadın ve erkeğin hicvedildiği bölümlerin yanı sıra geleneksel “sema” ayininden esinlenmiş “gülistan” ile çağdaş kimliği
sorgulayıcı soyut “fırtına” ve “gül”ün en değerli varlık olan “insan”da yansımasını görüyorsunuz.
Birinci bölümün ilk
destanı “Gülnar, gülefşan, gülistan ve
gül-i rana”. Özellikle “gülistan”
bölümünde oldukça kalabalık olan dansçılar, sahne üzerinde farklı bir ambiyans
yaratan Batı ve Türk müziği sazlarından kurulu altı müzisyenin nağmeleriyle az
soluklanıyorlar. 2’nci destan “Gülendam” başlı başına bir destan ve
kısa bir ara… 3’cü destan ise “gülzar-fena”
(fırtınadan sonra) işte bu bölümde Halit Ergenç; Orhan Pamuk’un “Öteki Renkleri”nden pasajları
sıralıyor. “Güldeste” ve ardından
yine müzisyenler devrede. 4’ncü destanda da “gülgeşt”i (çelebiler) izliyoruz. Halit Ergenç’i bu kez de duvara
sahnenin iki yanına görüntüsü yansıtılmış ve sesinden Evliya Çelebi’nin “İstanbul Çelebileri”ni dinliyoruz.
Canlı müzik ve son destan “gül-nefes”
ile final.
Bu görsel şölenin
İzmir prömiyeri bize nasip oldu. Son gösteri ise 29 Mayıs’ta Karşıyaka Opera ve
Tiyatro Sahnesi’nde. İzlemediyseniz öneririm.
“O gül endam bir al
şale bürünsün yürüsün,
Ucu gönlüm gibi
ardınca sürünsün yürüsün…” –Enderunlu
Vasıf
“Var iken yüzün güle meyl eylemez dil bülbülü
Arife bir gül yeter,
lazım değil tekrar gül” - Necati
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder