ŞU BİZİM SOSYAL MEDYA
Bugün sosyal medya “her şey” olma yolundadır. Sosyal medya denince akla belki
öncelikli olarak “Twitter” ve “Facebook” geliyor. Bunların yanı sıra,
YouTube, Google +, Instagram, Foursquare, WhatsApp, LinkedIn, Messenger, Message
Me v.s. Belki ben bunları yazarken yenileri çıkmıştır bile…
Her alanda değişimin yaşandığı günümüzde,
alışkanlıklarımız belki tüketim bazında değişiyormuş gibi görünse de bilginin
değeri ve ona hızlı ulaşmanın önemi tartışmasız bir gerçek olarak durmaktadır
önümüzde.
Sosyal medya hayatımızı ne denli
etkilemektedir, kolaylaştırmakta mıdır, hızlandırmakta mıdır?..
Sosyal medyaya genel tanımıyla bakacak
olursak; geliştirilen yeni web teknolojilerinin, kullanım kolaylıklarını da yanına alıp müthiş
iletişim hızıyla anlık bilgi paylaşımının yapılabildiği mükemmel dijital enstrümanlar
olarak değerlendirebiliriz.
İnsanların mobil olmaları ve aynı
anda iletişimde (online) olmaları; kişisel
iletişimin yanında kurumsal ve marka konumlandırmaları açısından da sosyal
medya her geçen gün daha da önemli hale gelmektedir. Bu müthiş ivme kazanmış
dönüşüm (transmedia) aynı zamanda
diğer iletişim kanallarının egemenliğine son verecek gibi görünüyor. Kimi kurum
ve kuruluşlar bu süreci zamanında fark ederek bünyelerindeki pazarlama ve
iletişim ağlarına sosyal medya uzmanlarını ve dijital araç ve gereci iyi
kullanabilen pratik, hızlı, net ve özgün çalışanları istihdam etmeye
başlamışlardır.

Halkla ilişkileri kuvvetli olmayan
yayın organlarında (gazete, televizyon,
radyo) belki insanların medya kanalını kullanarak dönüş elde etmeleri oldukça
zaman almakta; sosyal medya aracılığıyla ise eş zamanlı bilgi paylaşımı sağlanmaktadır.
Yani çift yönlü olağanüstü hızlı bir iletişim günümüz insanının hayatının tam
merkezine yerleşmiştir. Bunu gören çoğu gazete ve televizyon internet
yayıncılığına yönelmiş; bu anlamda ciddi paralar harcamayı göze almışlardır.
Sadece medya için geçerli değil elbet bu durum. Perakende sektöründeki bir
market zinciri, telekomünikasyon alanında hizmet veren bir kuruluş, inşaat
şirketi, belediyeler ve hatta Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve diğer
bakanlıklar için bile bu eş zamanlı bilgi paylaşımları önem kazanmış vaziyette.
Ipsos KMG Dijital Araştırmalar
Birimi’nin en son gerçekleştirdiği Sosyal Medya ve Markalar Araştırması’na göre
Türkiye’de sosyal medya kullanımı % 79’larda görünüyor. Araştırmanın ilginç
sonuçları var; örneğin ankete katılanların büyük bölümü her gün birkaç kez
sosyal medyaya bakmadığında rahatsız oluyor, bunların büyük bölümü özellikle
son yıllarda mobil (cep telefonu,
tablet, taşınabilir bilgisayarlar) ve hatta bunların önemli bir kesimi
buluşmalarını bile sosyal ağlar aracılığıyla yapıyor.
“GEZİ
PARKI” VE SOSYAL MEDYA
Burada uzun uzadıya araştırmanın
sonuçlarından söz etmeyeceğim. Ancak bugünkü yazımda amacım; ülkemizi özelikle birkaç gündür kemiren,
Taksim “Gezi Parkı” eylemleri gibi
başlayan ancak bugün özgürlükler bağlamına çekilen, ülkenin büyük şehirleri
başta olmak üzere birçok kentinde eylemler yapılmasına ortam sağlayan ve hatta
direnişçilerin “Hükümet’in istifası”nı
istemelerine kadar varan büyük toplumsal hareketin özündeki “sosyal medya”ya değinmek.
Sosyal medyanın dünya ortalamasının
üzerinde bir kullanım alanına sahip olduğu ülkemizde kuşkusuz yaşanan son
toplumsal hareketin temelinde “sosyal medya”
yer alıyor. Twitter, olmadı Facebook, olmadı Instagram, olmadı Foursquare
v.s.
Ortadoğu’daki Arap Baharı sürecinde
özellikle Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medya araçları önemli
ölçüde sükse yapmış; mesela Mısır’da normal koşullarda bir günde atılan twit
sayısı 2 binlerde iken 200 binlere çıkmış, Facebook ve YouTube’daki paylaşımlar
da tavan yaparak sosyal medyanın etkisini bir kez daha Dünya kamuoyuna
göstermiştir.
Sosyal medya kullanıcılarının internet
kullanıcılarına göre daha genç olmaları da bu tür toplumsal hareketlerde
gençlerin ön plana çıkmalarına neden olmakta. Türkiye’deki genç nüfusun
sanılanın aksine apolitik olmadıkları, ülke meselelerinde söz sahibi olmak
istedikleri ve genç yaklaşımın ciddiye alınması gerektiği henüz çıkmış bir
gerçeklik değil. Özellikle televizyonlarda gençlerin konu edildiği ya da konuk
olarak katıldıkları haber ve tartışma programlarında damarlarında dolaşan
heyecanı görebilmek mümkün.
Son günlerde yaşanan bu olayların
içinde; radikal grupların, çocuk yaşta eylemcilerin, alkollü vatandaşların var
olduğu konusundaki iddialar bir yana; “sosyal
medya”nın böylesine toplumsal bir süreci; başlangıcında hiçbir sivil toplum
kuruluşu ya da örgütten start almadan büyüyerek bir halk hareketine
dönüştürmesi konusunun önemle dikkate alınması gerektiği bir kez daha ortaya
çıkmış oldu.
“TWITTER
DENİLEN BAŞ BELASI”
İşine geldiğinde sonuna kadar
teknolojinin ve sosyal medyanın tüm olanaklarını kullanacaksın; işine gelmediği
zaman kabul etmeyecek, dışlayacak ve hatta “Twitter
denilen bir baş belası var. Yalanın daniskası burada…” şeklinde açıklama
yapacaksın. Böyle bir söylem halkı korkutur. Yine yeni bir yasak mı geliyor
diye, yani Twitter’ı da mı yasaklayacaklar diye öncelikle…

Söyledim ya artık iletişim hiçbir
maliyet gerektirmeden ve anında gerçekleşiyor. İnsanının mutluluğunu düşünen
yönetimler bunun farkında olmalı, vatandaşıyla iletişime geçmeli, gerekiyorsa “özür dilemeli”, projeleri yeniden
gözden geçirmeli, Yargı’yı hiçe saymamalı, halkın tepkisinin bulunduğu yasaları
belki biraz ütopik olacak ama tekrar gündeme taşıyıp tartışarak yasalaştırmalı.
“Ben % 50’yi temsil ediyorum, ben ne
dersem o olur yaklaşımı”nı bir tarafa bırakarak kaldı ki bu oran bugün
itibariyle değişmiş olabilir; diğer % 50’nin hak, hukuk ve özgürlüklerini de
göz ardı etmemelidir. Diğer taraftan bu oranların oy kullanmak üzere “sandığa
gidenlerin” yüzdeleri olduğu da unutulmamalı; ne yazık ki sisteme güvenini
yitirmiş insanlarımızın bir kısmının da sandığa gitmediği gözden uzak
tutulmamalıdır.
Bir de özellikle son yıllarda
internet alt yapısı, ulaşım ve haberleşme konularında ciddi yatırımlar yapan
Hükümet’in Başbakanı’na “Twitter”
için baş belası yakıştırması hiç yakışmamıştır.
Bugün itibariyle iletişim
özgürlüğünün önünde duramaz hiç kimse. Unutulmamalıdır ki “Twitter” olmazsa “Facebook”;
o olmazsa “LinkedIn”, “YouTube”, “Foursquare” ve diğerleri olur. Onlar da olmazsa iletişim “ıslık”la, “duman”la olur.
Herşey bir tarafa; asıl olan “insan”dır, “insana muhabbettir” ve “muhabbet
karşılıklı” değilse sorun vardır.