30 Nisan 2013 Salı

TENEKE KUTUDAN İÇME!..

TENEKE KUTUDAN İÇME!..
Daha keyifli bir şeyler yazayım diye oturdum aslında bugün bilgisayarımın başına. Ancak çevremde olup biten ve sevdiklerimi de ilgilendiren seçtiğim bu konu “belki çok eğlenceli” olmadı fakat en azından umuyorum sevdiğim insanlar ve siz sevgili okuyucularımız için "sağlıklı bir yaşam adına" uyarıcı ve bilgilendirici olması yönüyle takdir görür...
Gelelim mevzumuza:
Genç yaşlı demeden toplumun her kesimi ellerinden şu “kutu içecekler”i bir türlü bırakmıyor. Gazetelerde çıkan haberlere, uzmanların görüş ve önerilerine gözlerini kapayan sadece “kutu içecekler”i ellerinden bırakmayan insanımız mı? Sayın Yetkililer, peki bunca habere, yayınlanan bunca bilimsel rapora rağmen niçin “kutu içecekler” konusunda bu kadar duyarsızsınız?
“Yahu sen de ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi şaşırdık. Her gün bir rapor, her gün bir haber, bıktık artık” diyenler de olabilir. Ne yazık ki büyük bir hicap duyarak söylüyorum “adam sende’ci, boş veeer bana bir şey olmaz’cı, sana mı kaldı bunca sorunun yanında böyle şeyleri yazıyorsun’cu ‘Türkiş’” yaklaşımlar an be an sonumuzu hazırlamaya devam ediyor.

Aslına bakarsanız “sağlık” ve “sağlıklı yaşam” söz konusu olduğunda, hepimiz şöyle bir kulak kesiliriz; adam sende’ci, boş ver’ciler bile bir duraksarlar, böylesine uyarılar karşısında. Birkaç ay önceydi “kutu içecekler” konusunda bir haber okumuştum. Beni çok etkiledi. Zaten “kutu içecek” tüketmemeye çalışan birisi olarak, çevremde bu ürünleri satın alan, içen ve ikram edenlerin ancak sözlü uyarılarımı es geçen dostlarımın özellikle dikkatini bir kez daha bu önemli konuya çekmek için, araştırdım ve kaleme aldım bu yazdıklarımı…

“HANTA”YI BİR KEZ DAHA TAKDİMİMDİR!..
Korkunç bir virüs. Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına neden olan virüs ailesinden müthiş tehlikeler saçan bir virüs. Başta fareler olmak üzere çeşitli kemirgenlerin idrar, çıkartı ve salgılarından insana geçebilen bir virüs. “Hanta”… 38-39 Derecelerde ateş, mide bulantısı, halsizlik ve bel ağrısı gibi belirtilerle; sanki gribi ve Kırım Kongo kanamalı virüsünü andırırcasına vücuda yerleşiveriyor. Daha da önemlisi Türkiye’de bu virüsün varlığını test edecek ve tanımlayacak bir teknoloji yok. Yani vakayı tanımayan bir sağlık kuruluşundaysanız ağırlaşarak 2-3 gün içinde yoğun bakımlık oluyorsunuz, ölümün eşiğinde...
“Hanta” virüsünün kuluçka süresi 1 ile 3 hafta arası. Sonra ani başlayan yüksek ateş, üşüme titreme, halsizlik, yaygın adale ağrıları, baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal gibi şikâyetler oluşmaya başlıyor. Bu şikâyetlerin başlamasından sonra da kandaki trombosit düzeyinde azalma, böbrek fonksiyonlarında bozukluk, geçici bulanık görme, öksürük, solunum bozukluğu, deri veya mukozal kanama gibi belirtiler görülebiliyor.

“HANTA” VİRÜSÜ GENELLİKLE NEREDEN BULAŞIYOR?
Bu sinsi ve korkunç virüsün aklınıza gelmeyecek şekilde insana bulaştığını biliyor musunuz? Konunun uzmanları, yaptıkları araştırmalarda “Hanta” virüsünün bulaşma yolunun “teneke kutudan içilen meşrubat” olduğu sonucuna vardılar.


 
HADİ BAKALIM ŞİMDİ DE NUR TOPU GİBİ “LEPTOSPİROZ”U TANIŞTIRAYIM SİZİNLE:

Şimdiki enfeksiyonumuz ise “Hanta”yı andıran, ancak bulaşma yolları arasında farenin yanı sıra başka hayvanların da olduğu başka bir vaka…  Aslen “Leptospiroz”, vahşi ve evcil hayvanların hastalığıdır. Vahşi ve evcil hayvanların dışkıları ile doğrudan veya dolaylı temasıyla insanlara bulaşan “Leptospira” türü bakterilerin yol açtığı akut halde seyreden bir enfeksiyon. Bu enfeksiyon da “hanta” gibi grip benzeri klinik tablo ile seyredebileceği gibi, %5-10 civarındaki vakada sarılık, kanama, vaskülit (kan damarlarının iltihaplanması) ve böbrek yetmezliği ile benzerlik gösteren Weil hastalığı (yüksek ateş, sarılık, adale ağrısı, karaciğer ve dalağın büyümesiyle belirlenen bulaşıcı bir hastalık) biçiminde seyredebilmektedir. Weil hastalığı; günümüze değin “şeker kamışı hastalığı, pirinç tarlası hastalığı, bataklık ateşi, domuz çobanı menenjiti,  Japon sonbahar ateşi, fare ateşi ve yedi gün ateşi” gibi isimlerle de anılmış ve ne yazık ki ölümcül seyir göstermiş vakalar da kayıtlar geçmiştir.

Söz konusu enfeksiyon Dünya’da çöller ve kutuplar dışında hemen her yörede yaygın olarak bulunabiliyor. Tropik ve subtropik bölgeler ile az gelişmiş ülkelerde daha sık görülüyor. “Leptospiralar”ın en önemli toplayıcı ve taşıyıcıları yine farelerdir. Yanı sıra kedi, köpek, keçi, sığır, domuz, kuşlar, sürüngenler, çiftlik hayvanları, koyun, geyik ve tavşanlarda da enfeksiyon oluşturabiliyorlar. Ev ve tarla farelerinin yarısının leptospira taşıdığı ve dolayısıyla bulaşta önemli rolleri olduğu da uzmanların tespitleri arasında yer alıyor…

Benzer belirtilerle enfeksiyon hastalıkları konusunda uzman sağlık kuruluşlarına başvuran hastalarda yine aynı durumla karşı karşıya kalınıyor. Genelde hastanın hikayesinde söz konusu olan bir kutu içecek ve bu kutu incelendiğinde üzerinde “leptospira”  virüsünün yaşadığı görülüyor…

AA İNANMIYORUM, ŞİMDİ DE “BİSFENOL A”
Teneke kutular, plastik şişeler, damacanalar, naylon ve polyester burada da söz konusu olan. Ayrıca sıcak, soğuk içecek ve gıdalarda kullanılan sert plastik kaşık, çatal ve özellikle çay kaşıklarının etken maddeleri içinde de bu bileşen kullanılmaktadır.

Gündelik yaşamda sıkça kullandığımız bu gereçlerin iç yüzeylerinin mukavemetlerini artırmak için tercih edilen “Bisfenol A” maddesi kullanımının özellikle son yıllarda biberonlarda yasaklandığını öğrendim. Yine araştırmalar gösteriyor ki; teneke kutularda satılan içecekler “koroner kalp rahatsızlıklarına”, damar tıkanıklığı, kısırlık ve ciddi şeker hastalıklarına sebebiyet veriyor. Nedeni ise, teneke kutuların iç yüzeylerindeki ”Bisfenol A” maddesi…

SARILIK VE TÜBERKÜLOZ DA İHTİMAL
Bizim içecek kutularının kapaklarının üzerinde belki direkt olarak hastalığa yol açmayan ancak fırsat bulduğunda ciddi enfeksiyonlara neden olabilen yukarıda sözünü ettiğimiz virüs ve bakterilerin yanı sıra “başka mikroorganizmalar” da bulunabilmekte.
Bu mikroorganizmalar kapak bölgesinde bulunan ve kapak açıldığında içeceğe bulaşarak; solunum, sindirim ya da ağız bölgesindeki küçücük bir çatlaktan vücuda girmekte, solunum, idrar yolu enfeksiyonu, hatta sarılık ve tüberküloz gibi ciddi hastalıklara bile yol açabilmektedirler.

NE YAPMALI?..
En önemli soru da bu zaten “bu risklerden korunmak için ne yapmalı”. Araştırmamda edindiğim bilgiler ölçüsünde diyebilirim ki; mümkün mertebe kutu içeceklerden, plastik şişeler, damacanalar, naylon ve polyester ürünlerden, sıcak, soğuk içecek ve gıdalarda kullanılan sert plastik kaşık, çatal ve özellikle çay kaşıklarından uzak durmaya çalışacağız. Peki bu ne kadar mümkün?

Biraz zor gibi görünse de en azından yapabildiğimiz kadar bu ürünlere yaklaşmamak sorunun çözümüne yönelik ciddi bir adım olabilir.

Diğer taraftan:
- Uzmanlar; özellikle kutu içeceklerin üretilmesine illa devam edilecekse ve tabi biz tüketiciler bu ürünleri talep etmeye devam edeceksek, bu kutuların üzerinde ölümcül enfeksiyon hastalıklarına yol açabilecek çok sayıda bakteri bulunduğu unutulmadan, üretim aşamasında ilave edilecek küçük bir koruyucu tabakanın kullanılması ya da alternatif kapak geliştirilmesiyle mikroorganizmanın vücuda geçmesinin önüne geçilebileceğini belirtiyorlar. İtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri ile bugün Amerika’nın Teksas eyaletinde koruyucu ambalaj uygulamasına geçilmiş; bu sorun aşılmış, biz daha neyi bekliyoruz ki...
- Benim de her ortamda çok dikkat ettiğim enfeksiyon hastalıklarından korunmada en önemli unsur olan etkin el yıkama alışkanlığı, illa ben bu ürünü bu şekliyle tüketeceğim diyen vatandaşları bu tür enfeksiyonlardan önemli ölçüde koruyacaktır.
- Diğer taraftan kutu içecek açılmadan, ağza değecek kısmın güzelce yıkanması da enfeksiyonlardan korunmak için bir önlem olabilir. Bu uygulama da yapılamıyorsa hiç olmazsa kutu içeceğin bardağa boşaltılarak tüketilmesi de tercih edilebilir.
- Meşrubatların tutulduğu depolarda, (üretimden son satış noktasına kadar) kemirgenlerin bulunma riskine karşı, temizlik kontrollerinin ihmal edilmemesi ve İl Sağlık Müdürlükleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri tarafından sürekli denetlenmelidir.
- İçeceklerde cam şişeyi tercih etmek… Üretici büyük bir olasılıkla maliyet olarak cam şişeye yanaşmak istemeyecek ancak tüketiciler olarak imkanlar oranında içecekleri tüketme ve koruma süreçlerinde cam şişe ve kavanozları tercih edebiliriz diye düşünüyorum. 
Yaptığım araştırma sırasında önemli bir tespitim daha oldu:
Nasıl sigaradan çocuklarımızı ve o merete hiç başlamayan yurttaşlarımızı korumak adına paketler üzerine uyarıcı ibareler yazılıyorsa aynısı kutu içecekler üzerine de yapılabilir doğrusu. Arjantin bunu layıkıyla uyguluyor ve yasal olarak üreticiler bu uyarıcı yazıları kutu içeceklerin üzerinde bulundurmak zorunda. Bizde de halk sağlığına verilmesi gereken değer kapsamında teneke kutularda vatandaşa sunulan içecekler üzerinde uyarıcı yazı uygulamasına acilen geçilmelidir.  

"Kapaklı kutuları tercih ediniz, temiz olduğundan emin olunuz"


Sevgili Okuyucular,
Muhtemelen bu yazıyı benim çok sevdiğim, beni de çok seven dostlarım, arkadaşlarım okuyacak. Ben bir derleme yaptım. Daha önceden çeşitli vesilelerle belki dikkatinizi çekmiş ancak çok önemsenmeyen bir mevzu olduğunu düşündüğüm, vatandaşların bu anlamda yeterince duyarlı olmadıklarını gördüğüm için bu önemli konulara sizlerin dikkatini bir kez daha çekmek istedim.
Ha bu arada bu çalışmayı yaparken gördüğüm “yalan bunlar, böyle bir şey yok. Kutu içeceklerin korunduğu yerler çok hijyen v.s.” şeklindeki bir yaklaşımla işletmelerini savunanlar olduğunu da gördüm. Onlara en azından “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” atasözümüzü hatırlatmadan da geçemeyeceğim doğrusu. Size de “her söylenene inanmayın, araştırın, kendi gözlerinizle görün” sözünü anımsatmak isterim bu arada.
Zaten bizim lafımız üretim ve depolama sürecinde uluslararası koruma ve gıda güvenliği konularına duyarlı olan kurum, kuruluş ve kişilere değil. Onlara teşekkür de ediyoruz. Hadi sen layıkıyla ürettin, depoladın da tüketiciyle buluşmadan önce ara ya da son depolamayı  yapan gereğini yapmadıysa?..
Bunları bilmek ne mümkün efendim.
Ben diyorum ki "yediğimize içtiğimize dikkat edelim" mümkün olabildiğince.
Güvenilir gıdalar tüketmeye gayret edelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuyla ilgili bir bakanlığı olduğunu biz unutmayalım, Bakanlığımız da yurttaşlarını unutmasın ve yapılacak ne varsa, alınacak ne gibi tedbirler varsa alsın, halk sağlığını tehdit eden her türlü uygulamaya gereği gibi müdahale edilsin.
Gıda ile ilgili her türlü şikayetinizi iletebileceğiniz “Alo 174 Gıda Hattı” nı da bir kez daha hatırlatıp son noktayı koyalım:

Unutmayalım sağlıklı yaşam, güvenilir gıda ile mümkündür.
Sağlıklı ve mutlu kalın, sevgiler…   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder